Obezite ve fazla kilonun tip 2 diyabette önemli bir risk faktörü olmasına rağmen, bilimsel araştırmaların obezite ve diyabet arasında doğrudan bir ilişki olmadığını gösterdiğini vurgulayan Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, “Obezite ile diyabet arasında olduğuna inanılan yakın ilişki, çok büyük bir tehlike yaratıyor. Kilolu olmayan kişilerde insülin direncinin, hatta tip 2 diyabetin atlanma olasılığı daha yüksektir” diyerek Tip 2 diyabet hastası olmak için kilolu olmak gerekmediğine dikkat çekti. Dr. Aktaş, “Eğer kilo sorunuz varsa insülin direnci probleminiz olması önemli bir olasılık. Ancak sadece şişman insanlar diyabet hastası olmaz. Bu düşünce son derece yanlış. Tip 2 diyabet hastalarının yaklaşık yarısı obez değildir, aksine bunların pek çoğu ideal kilosundadır. Kliniğime gelen hastalarımda da gözlemlediğim bir durum bu. Kilo problemi olmayanlar da büyük bir risk altında” dedi.
Çocuklar da büyük risk altında
Çocuklarda diyabet görülme olasılığının giderek arttığına değinen Dr. Aktaş, “Tip 2 diyabetin başlama yaşı dünyada 8’e kadar indi. Eskiden Tip 1 diyabet denince görülen tablo, ilk 1 yaşta başlayan, pankreasın maalesef gelişmediği çocuklardı. Oysa son 10- 15 senedir hiç görmediğimiz Tip 1 diyabet modeli görmeye başladık. Hiçbir sağlık problemi olmayan çocuklarda, 10 yaşında, 15 yaşında aniden başlayan Tip 1 diyabet tabloları var” diyerek, 14 Kasım Diyabet Günü’ne ilişkin yaptığı açıklama aracılığıyla herkesi anti- diyabet yaşam tarzına davet etti.
Asıl suçlu modern çağın yanlış beslenme modeli
Çağın vebası diyabetin asıl suçlusunun modern çağın yanlış beslenme modeli olduğunu belirten Dr. Aktaş, “İçi şeker dolu gazlı içecekler, pizza, makarna, börek, çörek gibi kan şekerini hızla yükselten buğday ürünleri, ketçap, hardal, salata sosu gibi akla hayale gelmeyen yerlerde bile karşımıza çıkan şeker… Daha da kötüsü gıda endüstrisinde kullanılan şeker, şekerin en zararlı hali olan nişasta bazlı şeker, yani NBŞ’dir. Mısırdan elde edilen bu şeker kan şekerini roket hızıyla fırlatır. Evet şekerin menşei ne olursa olsun her türlüsü zararlıdır. Bir de insülin metabolizmasını daha da bozan, sorunu derinleştiren işlenmiş yiyeceklerin içindeki kimyasalları, toksik maddeleri ekleyin. Sonuç ortada! Bu sağlık zararlıları ile dolu beslenme modeli sayesinde insülin direnci ve Tip 2 diyabet artık çocukların bile yaşam hakkını elinden alıyor” diye belirtti.
Vücudumuzun tehlike sinyalleri diyabetin habercisi
İnsan vücudundaki belirli tehlike sinyallerinin diyabet hastalığının habercisi olduğunu söyleyen Dr. Aktaş, diyabetin belirtilerini şu sözlerle özetledi: “Kolayca kilo alıyorsunuz ama kilo vermekte çok zorlanıyorsunuz. Aldığınız kilolar özellikle karın ve bel bölgenizde toplanıyor. Sık sık acıkıyor, tatlı krizleri yaşıyorsunuz. Açlığa kesinlikle tahammülünüz yok. Bir öğün kaçırdığınızda açlıktan bayılacak gibi oluyor, sinirli birine dönüşüyorsunuz. Kendinizi hep halsiz ve bitkin hissediyorsunuz. Yemek sonrası uykunuz geliyor, adeta baygınlık geçiriyor gibi oluyorsunuz. Çok sık susuyor ve çok su içiyorsunuz. İşte bu belirtilerle karşı karşıyaysanız mutlaka bir hekime başvurun!”
Anti- diyabet yaşam tarzının olmazsa olmazları
Dr. Aktaş, anti- diyabet yaşam tarzının olmazsa olmazları arasında yer alan maddeleri şöyle sıraladı: “Endüstriyel olarak üretilmiş, içi katkı maddeleriyle dolu, raf ömrü olan işlenmiş yiyeceklerden uzak durun. Doğal ve mevsimsel beslenin. Yani yiyecekleri doğada oldukları halleriyle, sebzeleri, meyveleri mevsiminde tüketin. Evde yoğurt mayalamaya, turşu kurmaya başlayın. Özellikle ev yoğurdu tam anlamıyla bir sağlık mucizesidir. Sofranızdan eksik etmeyin! Soğuk sıkım zeytinyağı, halis tereyağı gibi sağlıklı yağları sakın kısıtlamayın. Etin bile en yağlısını tüketin. Bol bol sakatat yemeye özen gösterin, etli yemek yaparken mutlaka kemikli et kullanın.”
Diyabetle mücadelede Omega-3’ün önemine dikkat çeken Dr. Aktaş, “Omega-3 yağ asitleri diyabet riskini ve vücuttaki enflamasyonu azaltıyor. Enflamasyonun insülin direncini derinleştirdiği, tip 2 diyabet riskini arttırdığı biliniyor” dedi. Araştırmaların D vitamini eksikliğinin insülin direnci ve diyabet riskini artırdığını gösterdiğine değinen Dr. Aktaş, insülin direnci ve tip 2 diyabet tedavisini destekleyen takviyelere ilişkin şunları söyledi:
“D vitamini takviyesi verilen tip 2 diyabet hastalarında hücrelerin insüline olan hassasiyetinin %60 arttığı görülmüş. İnsülin direnci ve tip 2 diyabet tedavisinde kullandığım takviyelerden biri de enterik, yani bağırsakta çözünen probiyotik takviyesidir. Bilimsel araştırmalar insülin direnci ve tip 2 diyabetle bağırsak florası arasında önemli bir ilişki olduğunu gösteriyor. Dost bakterilerden yana zengin, sağlıklı bir bağırsak florasının insülin metabolizmasının düzgün çalışmasında etkin bir rol oynadığını olduğunu biliyoruz. Listeye zeytin yaprağı ve çörekotu ekstresini de ekleyebiliriz. Bu bitkilerin insülin direncini hafiflettiği, kan şekerini dengelediğini gösteren pek çok bilimsel yayın var. Ancak insülin direncini kırmada doğru bir beslenme modelinin yerini hiçbir şeyin tutamayacağını belirtmekte fayda var. Yani bu takviyeler, ekstreler ancak ve ancak doğru beslendiğinizde etkili olabilir.”
Dr. Ümit Aktaş’tan 5 Maddede Anti-Diyabet Beslenme
Şeker ve tüm işlenmiş gıdalardan uzak durun. Meyvelerin de şeker içerdiği unutmayın. Diyabet hastası iseniz meyveden uzak durun. Hastalık kontrol altına alındıktan sonra, elma gibi şeker oranı düşük meyveleri sınırlı bir şekilde tüketin. Buğday ve tahıllardan uzak durun. Gluten içerikleri ve yüksek glisemik indeksleri yüzünden her türlü ekmekten, un, bulgur, makarna, erişte, şehriye ve hatta ev tarhanasından bile uzak durun. Et, yumurta, sakatat serbest. Gezen tavuğun etini, yumurtasını; merada yayılmış hayvanın etini yiyin, deniz balığı tüketin. Tüm sakatatlar faydalı ve gereklidir. Sağlıklı yağları artırın: Margarinler, çiçek ve mısır özü yağlar toksik maddeler içerirler. Sağlıklı yağlar kan şekerini dengeler. Sızma zeytinyağından ve halis tereyağından korkmayın, bolca tüketin. Probiyotik zengini gıdalar tüketin: Ev yoğurdu, kefir, şirden mayasıyla yapılmış peynir, evde kurulmuş turşu, sirke tüketin. Ancak yoğurt, peynir, kefir gibi süt ürünleri az miktarda laktoz içerdikleri için kan şekeriniz dengeli seyredene kadar bunlardan uzak durun.